ÇALIŞAN
GAZETECİLER GÜNÜ !
YA
ÇALIŞTIRILMAYAN GAZETECİLER ?
Yaklaşım 14
yıldanberi “ Yasaklı Gazeteci” olmanın acısını-sızısını kemiklerime kadar hisseden biriyim.. Gençliğinizle birlikte tırnaklarınızla başladığınız bu mesleğin en göt günlerini yaşıyorsunuz,
kar-buz, toz –duman , doğu-güneydoğu – Karadeniz demeden canla başla
çalışıyorsunuz, gece-gündüz demeden koşturuyorsunuz ve hepsi haber verme adına
bir çaba..
1976 yılında
fotoğraf sevdası ile mesleğe adımımı
attım, kendimi Akdeniz Haber Ajansı AKAJANS ın Erzurum bürosunda buldum, derken Tercüman da çalışmaya başladım..
Gazeteden kadromu alamadığım için 1985 yılına kadar Erzurum Akşam Lisesi’nde de 5,5 yıl
öğretmenlik yaptım.. Gece öğretmenlik , gündüz gazetecilik derken yıllar
birbirini kovaladı.. 1985 yılında kadromu alınca nefes aldım, işler artmış
gazetenin verdiği Kartal marka araçla
doğu-güneydoğu neresi olursa anında
habere koşuyordum.. Limitsiz
yetkilerim vardı ama limitini her zaman düzgün kullanmışımdır. Rahmetli
Kemal Ilıcak iyi bir insan ve iyi bir patron idi.. 17 yıllık emeğim Tercüman
Gazetesi’nde bir anda batıp iflasla birlikte gitse bile, yine de para bir yana
Kemal Ilıcak bir yana derim her zaman..
Hayatınızdan
vazgeçiyorsunuz haber uğruna, Tunceli Ovacık ta
Kartal otomobille , havadaki
skorsky e yetişmek için gaza basıyorsunuz , ovacık ın rampalarında ya sağ ya da sol arka
tekerlek uçurumda boşta kalıyor ! Ama
yetişiyorsunuz helikopterin son anına olsa bile.. yanımda sevgisi Selçuk Avar
vardı..
Hakkari
Çukurca ‘da geceyi geçirip sabah erkenden yollara düşüyoruz, çok sıcak, dağın
tepesinde bur su akıntısı görüp duruyoruz, arabayı çalışır vaziyette Ayhan Ergüder’e
bırakıyorum, “ su almaya gidiyoruz, bir şey olursa sen gazla git “ diyorum..
Gidip su bidonlarımızı dolduruyorum o kaynaktan, gelince doya doya içiyoruz..
1994 yılında
gazetenin ekonomik sıkıntılarının had
safhaya ulaşması nedeniyle Tercüman
bürosu nu kapatmak zorunda kaldım .. Ki o zamana kadar Erzurum’da tek
başıma 12 sayfalık gazeteler bile çıkardım… ! Sağolsunlar üniversitede okuyan
genç bir ekibim vardı. Çayımızı demler,
menemen le keyf içinde ekmeğimizi bölüşürdük
.. Çok mutlu idik, paramız yoktu ama.. !
Rahmetli
Hacı babam Şefik dadaş, gizliden sümenin altına para koyup giderdi, o zamanları
unutamam..
Ankara ya
geldim, Ankara benim mutsuzluğumun baş rol oyuncusu oldu, Ankara da
ekipleşmeler, birbirinin altını oymalar, siyasi birliktelikler midemi
bulandırdı. Çalışmaya alışmış ben bu pis işlerin içinde olmadım.. Öyle ki
sevgili dostum ve Ankara ya gelmemde büyük
yardımını gördüğüm Metin Işık’ın işe aldığı Akşam Gazetesi’ndeki bir takım
gazeteci müsveddelerinin bile Metin’in arkasında durmadıklarını
görünce şaşırmıştım.. Ama Ankara da
olay ve işler böyle yürüyormuş.. Akşam Gazetesi’ne gelen promasyonları
poşetlere doldurtman için bir temsilcinin çocuklarını sırf para alsınlar diye
çalıştırdığına şahit olmuştum, yadırgamıştım..
zaten o temsilci bozuntusu da benim Metinle olan dostluğumu
bildiğinden bıyık altından izliyordu hep
beni.. Ben ilk restimi çektim, Metin Işık benim kan kardeşim, arkasında konuşturmam
dedim ertesi gün muhasebeye gönderdiler ve çıkış..
Bir çok
yerde çalıştım.. Yeni düşünce Gazetesi’nin Yazı İşleri Müdürlüğü’nü yaptım Sevgili Salih Güney de Genel Yayın yönetmenimizdi.. Rahmetli Alparslan Türkeş’ten iç ve dış politika ilgili çok şey
öğreniyordum.. Ermenilerle temastan, ülkenin geleceğine kadar…
GazeteEGE
Gazetesi’ne çağırdılar, bölgesel anlamda çok güçlü olduğum için o gazetenin her
işine koşturuyordum.. Zaten elinde makine var ise , herşeyi yaparsın gözüyle
bakıp 3 elemanlık işe 1 eleman
çalıştırıp huyundan, suyundan, tüyünden,
kemiğinden yararlanıyorlardı gazetelerde.. Parlamentoya da koş, Karşıyaka’nın
tüm deplasmanlarına da , Allah Güray Soysal gibi Tercüman’dan gelen yürekli bir spor adamıyla
birlikte idik te yaptığımız işi zevkle yapıyorduk..
Sonra
sağolsun Yavuz donat Türkiye Gazetesi’ne geçmemi sağlamıştı..
Türkiye’de 3
yıl çalıştım, Başbakanlık, TBMM parlamento Muhabirliği ve bir arada
Cumhurbaşkanlığı Muhabirliği’ne baktım .. Türkiye de de haber ön planda değildi.. haber
yazmasan bile soran yoktu, değerli bir
arkadaşım Akif bülbül tek başına 10 kişinin işini yapıyordu..
2001 yılı
Ekonomik kriz le sonuçlanınca işsiz kaldım,
Parlamentoda iken Ömer İzgi ile
çok sağlam diyaloglarım vardı. Öyle ki,
Ömer İzgi TBMM Başkanlık seçimlerine gireceği zaman yanında bir
danışmanı bir de ben vardım ona sohbet ederek Genel Kurul salonuna kadar eşlik
ediyordum seçimlerde.. TBMM Başkanı
seçildi Sayın Ömer İzgi.. eskiden Grup Başkanvekili olduğu için kendisi ile sık
görüşüyordum ve çok samimi idim. Beni de çok severdi..
2001 krizi
ile işsiz kalınca Ömer İzgi nin de makamına gitmiyordum.. Bir gün sayın İzgi
beni TBMM Bahçesi’nde görünce yanına
çağırdı , “ Dadaş neden gelip gitmiyorsun ? yanıma “ dedi.. bende işsiz
olduğumu, iş bulunca gideceğimi söyledim.. İzgi bir anda yanındaki Özel
Kalem Müdürü Fatih bey’e de, talimat
verip, “ Dadaş’ı Televizyona alın, ihtiyaç var diye yazı gelmişti.. “dedi..
Bürokratlarla 6 ay sonra o talimatı yerine getirmeye çalıştılar zar-zor !
Televizyona
başladım ama bir ekipleşme bir hizipleme , solun çeşitli fraksiyonlarını da
orada gördüm.. Oradaki yönetim ve O kısmın sorumlu olduğu Şaban vardı.., Şaban bir
basın odası yüzünden beni hedefe koymuştu, odayı Ömer İzgi vermiş
ama, Şahap alp o odadan beni sorumlu
tutuyordu, güya kendisi o odayı o zaman Kanal –D de çalışan sonradan siyasi
olan birine vermişmiş..
Oda işi de
şöyle gelişmişti, bir gün TBMM başkanı
İzgi ile Türkiye Gazetesi’nde çalıştığım
dönemler görüşürken bana , “ Fikret bey bu basın bürosunda bir oda varmış ne iş
? Bakanlar bile arıyorlar bu oda için,
kime vereceğimi şaşırdım ! diye sordu..
Ben de bizim kullandığımız odayı
TGRT ile ortak kullandığımızı , onların
kamera ve tripotları yüzünden odada yer olmadığını belirterek TGRT ye
verirseniz daha iyi olur “ dedim.. Ama odanın el altından birilerine rezerve edildiğinden
haberim yoktu.. Şaban buna bozulmuş.. !
Buna dediğim TBMM Başkanının takdir yetkisine !.. Adam oradan takmış.. Sonra yalan beyanlar.. hepsi tornadan çıkmış
gii dilekçeler dosyama konulmuş tezgahı hazırlamışlar.. Ömer İzgi’nin TBMM Başkanı olduğu dönemde
bana ceza verdirdiler.. Daha sonra TBMM
geçici başkanının bile önüne benim işten çıkışımı veren yazılar koymuşlar da o
dönem Personel Müdürü bunun
yetki dışı olduğu ileri sürüp yazıyı Geçici Meclis Başkanının önünden çektirmiş..
Adam hiç yılmadı, herkesle kötü etmeyi başardı, beni gerdi, sinirlendirdi,
odaya girip herkese günaydın derken bana naber lan lı ! konuşmalar yapıyordu..
hani bir laf var ya vursan bela ….. zina
gibisinden.. İşte adam bir siyasi ile dünür olmuş, o sayede TBMM ye girmiş bir
yere gelmiş. ! sonra da zaten çıktı
gitti ama yapacağını yaptı .. Vidaları elimde kalmadan çıkıp gitti !
Garip biri
idi bu adam, hakkımı helal etmeyeceğim kişilerden birisidir.. Yaptıklarını
yazsam Ankara dan Kars’a kadar yol olur.. O konuya girmiyorum.. Bu adamın kin’i
ve inadı benim TBMM deki tüm geleceğimi
sıkıntıya soktu.. Ama onun döneminde yapılan eleman alımlarının hepsi de
, yönetmeliklere de aykırıdır, usulsüzdür..
Hesaplaşma dönemi gelirse bunların hepsi kayıtlarda vardır..
Televizyon’da
iken 2 kez sözleşmemi feshettiler TBMM ‘de
4 /B statüsünde Mahkemeye verip geri dönen tek kişiyim.. ! daha sonra olmayan belgelerle bir daha
sözleşmemi feshettiler, yazıyı aldığımda gülüyordum “ e
ben bu sahte belgelerle işten çıkarma sonucu dönerim 5-6 ayımı alır “ dedim
ve gittim ki 5 ay sonra göreve döndüm..
O sahte belgeleri hazırlayanlar hiç utanmıyorlar, bir de bakıyorum arada
namaz da kılıyorlar.. O secdeden inşallah bir gün kalkamazsınız hak yiyen
zavallılar..
Utanmadan
tek noktadan hazırlanan dilekçeler , hepsinin ifadesi aynı , hepsi aynı yere
bakan kişinin elinden çıkmış.. O el de
ne yazık ki havadan bir müdürlük alıp emekli oldu ! İnşallah yoluna gelecektir onun da ! Ama kızın birisi geldi bana, “ Fikret bey
biliyor musunuz bir dilekçe imzalattılar bana,
size bir zarar gelmeyeceğini söylediler ben de imzaladım, çok üzüldüm “
O gün
bugün hakkımı, ekmeğimi aramak için 15
dava kazandım 1 tanesini kaybettim o
da AİHM
‘e kadar götürdüm.. Mahkeme
ilgilenmedi, görevsizlik kararı verdi . Meşhur Rıza Türmen bey de o Mahkeme deki tek Türk
Hakim idi.. Mahkemenin o kararı da
bendedir..
Çok
oynadılar ekmeğimle, kadromu elimden aldılar, ekmeğimi çaldılar 2 kez işten çıkartılma, cezalar, son dönemde
liboşların; kadın kılığına girip sahte mektuplarla ceza verdirme girişimleri .. Sonuçta ben bugün de
ekmeğimle oynandığı için eksik
maaş alıyorum, yarın da alacağım.. ! para her şey edğil.. Başım dik ya o
lavuklar ? dik durabiliyorlar mı / namazda bile sallıyorlardır bir o yana bir bu yana ! Elbet te her
gecenin bir gündüzü vardır.. Olacaktır da ,
Şimdi 14 yıldanberi işimi / mesleğimi yapamamanın acısı ile üzülüyorum, çaresizlik son nokta oluyor.. Bir siyasi partiye takılsa
idim şimdi ben de uçuyordum bir yerlerde
…
Çalışan
gazeteciler Günü … Ya çalıştırılmayan Gazeteciler ?
10 Ocak bana
hep kara bir günü hatırlatır…. Bu kara günde bu karalıklarda emeği imzası ve
katkısı olan herkesi Allah’a havale
ediyorum.. Allah’ın gerekeni yaptığına –yapacağına
inancım sonsuz. Bir gün sevdiklerinin acısı ile
onlar da kan ağlayacaklardır, o
an beni hatırlasınlar...
Tercüman’ın
meşhur bir kapak yazısını hatırlatmak isterim, “ Her Sabah taze bir
başlangıçtır, her sabah dünya yeniden Kurulur “
Yasaklı
Gazeteci…..
Yorumlar