Demir Bilirdönmez ile 17 yıl..

Demir şefimin ardından… 

Değerli dostum, ağabeyim 17 yıl birlikte çalıştığım Mümtaz ve duayen gazeteci Durdemir Bilirdönmez’i kaybetmenin üzüntüsü içindeyim.
Aklıma hep olumlu anılar geliyor.. 17 mesai yaptığım, hayata dair birçok şey öğrendiğim, hoşgörülü, Erzurum basınına sayısız gazeteci yetiştiren Demir ağabeyim aramızdan ayrıldı.. 
17 yılda ortak çok anımız vardır..Kimseyi üzmeyen, orta yolu her zaman bulan, küçücük odasında 5 vakit namazını eksik etmeyen, haber duyunca heyecanlanan bir dostumdu.. 
Gecemiz-gündüzümüz koşuşturmaca ile geçerken, zamanında farkına varamadık.. Ferruh Abi, Sayıl, Sırrı, Vedat, Selçuk, Ümit,  Ayhan ben ve Şoförümüz çılgın Sabri….
Gerçek bir Erzurum beyefendisi idi Demir bey, özü-sözü bir, menfaatten uzak bir insandı. 1983 de ANAP’tan Milletvekilliği teklif etiler ama gitmedi… Birçok insan bilmez bu konuları.. Geçtiğimiz hafta Ankara’da idi, konuştuk-güldük, kitabını anlattı, bana sürpriz yapacağını söyledi.. Birkaç saat geçirdik…… Daha sonra Necati Güngör geldi Meclis’e kapıdan aldı ikimizi, beni bırakıp Bahçelievler’e gittiler .. Gidiş o gidiş.. Oğlu Selçuk ile konuşurken artık kendimi tutamadım.. Gözyaşlarım sel oldu… Kolay değil 17 yıl birlikte çalış... 1976 yılından beri mümtaz bir dostluğumuz vardı..
Onunla en fazla çalışan kişi de ben oldum.. 

FATİHALAR BİLİRDÖNMEZ İÇİN - Erzurum Haberleri
Durdemir Bilirdönmez


Anılardan…. 
 1976 yılı mesleğe başlayışım…. 

1974 yılında Atatürk Lisesinde okurken, fotoğraf çekiyordum. Yeni bir Lupitel Makine almıştım 12 pozluk, okuldaki fotoğraf işlerinin birçoğunu hallediyor, Aliravi ‘deki Stüdyo Dadaş’ta Hayati abiye yaptırıyordum.. O da sürümden ben çekimden derken iyi bir harçlık kalıyordu bana.. Yananlar, cepten.. Ya da istenmeyen fazlalar kar’dan gidiyordu.. 1976 yılında Kazım Karabekir Eğitim Enstitüsü’nde gece öğretimine başlamıştım.. 

                                     Referandum 'formalite...' - YAVUZ DONAT

Bir gün Aliravi Caddesinde trafikte öyle şimdiki gibi değil ama bir kaza oldu.. Bir motorsikten, ani dönüş yapan bir otomobile çarparken ön tekerleği arabanın üzerine çıktı. Ben de bir kare basabildim..  Nerde otomatik makine..? Hala oğullarımdan ve benim Atatürk Lisesi'ndeki sürekli fotomodellerimden  Sıtkı Çırpıcı bu fotoğrafı gördü. Daha önceleri de   Lisede iken de bana gazete bürosunda çalışıp çalışamayacağımı sormuştu.. Pek üstünde durmamıştım ve ben kim, gazete bürosu kim diye geri adım atmıştım.. Ama o fotoğrafla beni alıp Demir beyin yanına getirdi.. 

                   Dostum Demir beye rahmet diliyorum...
                                              Ferruh Yenigül

Emlak işhanı'ndaki 3 katta karşılıklı iki oda Akajans’a ait idi. Demir bey soldaki bir odada idi, karşısındaki odada Ferruh Yenigül  ağabeyimiz ile  rahmetli İlhami Temel vardı İlhan spor ile ilgileniyordu . Ferruh abi bana hoş geldin falan dedi. İsmimi , okulumu sordu.. Kendisi de Yabancı Diller Yüksek okulun’da okuyordu.. Ama, okumadı ve bizi üzdü..  Sonra Demir beye söyleyip onunla görüştürdüler.. 

Demir bey, arka camdan vuran ışık ve renkli numaralı gözlükleriyle ajanlar gibi oturuyordu.. Anaa ben nereye geldim dedim .. Biraz sohbet ettik, çalışıp çalışmayacağımı söyledi..  Ama konuşurken bana güven vermişti..  Olur dedim.. “Fakat sen şimdi hiçbir şey bilmiyorsun.. Sana maaş veremeyiz, para-pul isteme bizden . .Eğer iş yapmaya başlarsan, o zaman 3-5 cep harçlığı destek oluruz sana“ ..dedi.. Kabul ettim ve severek çalışmaya başladım.. 

Gün geçtikçe özellikle haber ve fotoğraf konusunda Ferruh Yenigül’den çok şey öğrendim.. Demir bey de haberlerimi tashihten yorulurdu ..  Akajans’ta gazeteciliğe başlayışım öyle olmuştu.. Demir bey, çok olgun bir insandı, fevri davranmaz, muhakkak bir şey olunca, içinden süphanallah’ı geçirirdi.. Kızdığını, bağırdığını görmedim..(sadece 1 kez Demir beyi birileri yanıltmıştı , o da çekemeyen kişilerin kurbanı olmuş, o kişiye inanmıştı ve bir Adana Bürosu macerası yaşadım..Nasip dedim ) 

Mehmet’e unutamayacağı şaka… 

Emlak Bankası işhanı'nda çalışıyoruz.. Ferruh abi, süper haber yazardı. Haber yazarken hiç kimse konuşmaz, haberin bitmesini beklerdik, Adeta harikalar yaratırdı.. O kelimeleri nereden buluyor, nasıl başlık atıyor.. Bir şey kapmaya çalışırdım ondan..  Artık bir süre sonra Ferruh abinin haberleri sıfır hata ile direk gazeteye giriyordu..  Ferruh abi’nin cuk oturan haberlerinden dolayı müdürlerimiz İlkay Somel , Şefik Kahramankaptan arayıp teşekkür ederlerdi Demirbeye..

Ancak bir sorunumuz vardı, o da üst kattaki THA (Türk Haberler Ajansı) bürosundaki Mehmet Gültekin, haber yazımında kullanılan bizim teleksin ferfere bantlarını çöpten alıp ara sıra hangi haberleri geçtiğimizi görüp o da yukarıdan geçerdi aynı haberleri.. 

 Tarık Akan Erzurum’da idi… 

Ferruh abi, ‘dur dedi bu salağa bir oyun oynacağım, bir daha bizim ferfere bantlarını alamaz ‘.. (ferfere bandı: telekste yazılanan metnin ince uzun delikli şerit haliydi) Merkeze geçmediğimiz bir haber yazdı ve ferfere bandını çöpe attı.. haber flaş tı… “ Tarık Akan Erzurum’da kaçırıldı…” diye.. Mehmet, ferfereyi çöpten alıp uçtu.. Arada çöpe beni yolluyordu Ferruh abi, fiko bir bak gel aldı mı ferfereyi diye..Tuvalet bahanesiyle gidip bakıp gelirdim çöpe.. Bant alınmıştı.. Yarım saat geçmemişti ki, Akajans genel merkezden arandık.. Allah’dan demir beye haber vermişti Ferruh abi.. Arayan Genel Müdür Yaşar Güngör idi  ve Demir bey telefonu çıktı.. Sorgusuz sualsiz, “ Demir orada kaç kişisiniz kardeşim, Tarık Akan kaçırılmış, haber bizde yok…” diye bir sitem ve fırça. Demir beyde alttan üsten derken olayı anlattı… Bu sefer Genel merkezdekileri gülme krizi tuttu.. Demir bey insaflıydı, biz intikam derken, o da “ çocuklar ölçü azla kaçmış, Mehmet i perişan ederler, pili biter “ diyerek bizi sakinleştiriyordu.. 

Ferruh abi ikinci ferfereyi hazırladı..Tarık Akan otel’de istirahatte kaçırılma olayı yok “ diye bir haber … Ferfereyi yine çöpe attık, yine çöpten uçtu …. Mehmet Gültekin 2 hafta ne büroya ne de çöpe uğramadı.. Daha sonra kendiliğinden Demir beyin yanına süzülmüştü.. Biz odada gülüyorduk.. Ben çok gürültülü güldüğüm için Ferruh abi bana, “ fiko gir karanlık odada gül, işhan yankılanıyor “ derdi… 

                    FATİHALAR BİLİRDÖNMEZ İÇİN - Erzurum Haberleri

 Haberleri azalt… 

Akajans ilginç bir kuruluştu, az para ile çok iş yaptırmayı hedeflemişlerdi. Akajans, Habere az masraftan yana idi.. Haber için her türlü masraf yapılır bana göre.. Akajans’ta kısa sürede spor ile başlayıp –hastane-adliye muhabirliği ile günü geçiriyordum.. Bana para vermek için haberbaşı prim yolunu seçmişlerdi ucuza getirmek için..  Prim olunca, ben de haber sayısını yükseltiyordum, resimli haber 40, resimsiz 20 Lira idi (eski para ) .  Maaşı da garantiliyor idim primle.. 

Aylık haber döküm listeler yapılıyor, benim haber sayım tepede idi..  Zırtttt diye  Ankara’dan bir telefon geldi.. Telefonun karşı ucundaYurt haberlerinden   Murat Çakmak ;

 “Demir abi , Fikret’e söyleyin haber sayısını azaltsın, çok fazla haber gönderiyor, bu kadar fazla prim ödeyemeyiz .. Hiçbir Muhabir bu kadar haber yapmıyor, muhasebenin de dikkatini çekiyor “.. demiş..

Demir bey bunu bana nasıl söyleyeceğini öğlene kadar düşünmüştü.. Canım şefim beni çağırdı.. ! “ Fikret sana bir şey söyleyeceğim güleceksin.. “ bende gülmeye hazırlanıyorum .. “ Ankara’dan aradılar, Fikret rekor kırıyor.. çok fazla haber yapıyor, biraz haberleri azaltsın “.. Ne gülmesi benim tepem attı, bastım küfürü Ankara'ya.. 

Demir bey beni sakinleştiriyor, "yav gel buraya bunların Anadolu da nasıl haber yapıldığından haberi yok, sen bunlara takılma başka bir yol buluruz.." gibi bir şeyler söylüyor ama dinleyen kim.. Ben uçmuşum.. Daha sonra Bulvar Gazetesi’nin muhabirliğini de verdiler ki, Nazlı Ilıcak ile Demir bey beni paylaşırken kapışmışlardı.. Beni çağırıp, “ Fikret, Nazlı hanım telefonla aradı benimle tartıştı.. Senin sadece Bulvar’a çalışmanı istiyor..Sen ne diyorsun ?” diye bana sordu.. Ben de “Valla şef hepsine çalışıyorum..Sadece Bulvar’a çalışmak beni kurtarmaz ki, Erzurum’dan her gün magazin haber mi çıkar..” diyerek konuyu biraz dondurmuştuk.. Daha sonra Sayıl Narmanlıoğlu kardeşimize , Bulvar’ı  temelli verdik Bulvar baskısından kurtulduk.. Sayıl da Bulvarlık haberleri bulur haftada bir 1. sayfa manşetten patlatırdı. Fotoğrafları boy boy çarşaf çarşaf verirdi Bulvar..  

Birde merhum Demir beyin Atatürk Üniversitesinde kadim dostu Ali Zeytinoğlu’nun oğlu Fikret Zeytinoğlu gelmişti o dönemde Sayıl Narmanlıoğlu ile birlikte ..  Sayıl gazeteciliği seviyor, fotoğraf çekmeyi önemsiyordu.. iş yönünden ikisi farklı davranıyordu büro çalışma hayatında.. Fikret Zeytinoğlu hiç oralı olmuyor, takım elbise, grand tuvalet geziyor..  Aynanın önünden ayrılmıyor, iyi saçın tarıyordu ..  Bizde arada ona bakıyorduk, takım elbiseli ne yapıyor diye.. Arada sıkılınca, okulların dağılma vakti “benim bir işim var halledip geleyim “ derdi..  Önce kimse fark etmezdi ama sonra çakmıştık durumu..  İspirli mavi gözlü Yakışıklı Fikomuz, kızların sevgilisi imiş.. Artist gibiydi zaten.. Ekmek ve ekmek fabrikalarından çok iyi anlardı..  Şimdi de Sanırım Ege de Balıkesir de bir unlu mamul imalathanesinin başında..


Gerçek gazeteciler Güncel'de
    Sayıl Narmanlıoğlu

Nazlı hanım ve deri pantolon.. 

Nazlı Ilıcak Tercüman’ın yazarı.. Demirel’i takip ediyor doğu gezisinde.. Büyük Erzurum Otelinde kalıyor..Demir bey hem nezaket hem de Nazlı hanımın bir yardıma ihtiyacı var mı diye Yenikapı’daki Büyük Erzurum Oteline gidiyor..  Otel de yeni yapılmış, hatırı sayılır Otellerden..  Nazlı hanımı lobide görüyor Demir bey, görüyor da ne görsün,  Nazlı hanım bir deri pantolon giymiş ki gelen geçen bakıyor.. 

O zaman Nazlı hanım çok güzel alımlı, çekici  bir hanım, sarı saçları, kültürü, konuşması, bir de Demirelci olması halkın büyük ilgini çekiyor.. 

Demir bey nazlı hanıma bakıyor, deri pantolonu ile ilgili bir şey söyleyecek.. Nazlı hanımın elektrik gibi çarpmasından çekiniyor.. Ama demezse de içi içini yiyecek.. “Nazlı hanım geziye yarın devam ediyor musunuz “ diye lafı açıyor.. 

Nazlı hanım da, “ sayın Demirel’in tüm gezisinde yanında ve otobüsteyim “ diyor.. Derken Demir bey, kıyafetini bir şekilde dile getirip, “ bu pantolonla mı geziyi sürdürüyorsunuz “ diye soruyor? 

Nazlı hanım önce anlamıyor .. Ama, “ evet bu pantolonla “..

Demir bey, “ efendim yanlış anlamayın ama, burası Doğu Anadolu, burada insanlar böyle giyime alışkın değiller.. Siz de Muhafazakar Tercüman’ın en usta yazarısınız, başka pantalonunuz yok mu ? diye sorar.. 

Nazlı hanım olayı anlar, “ hayır kardeşim, ben ne isem oyum.. Böyle başladım geziye..Yarında bunu giyeceğim “ der keser atar..Nazlı bu kim söz geçirebilir ki ? 

Demir beyde aslında geziye katılmaktan yana iken, “ peki efendim o zaman ben Ferruh’u görevlendireyim, hem fotoğraf çeker hem de sizin yanınızda olur “ diyerek konuyu usulce bağlar.. 

Büroya geldiğinde ise Demir şefim öfkeliydi, “ ben insanlık ediyorum, beni anlamadı.. Demirel’in yanında öyle bir kıyafetle olması doğru değil, seçmen muhafazakar, bu kıyafeti kaldırmaz “ diyerek biraz içini döktü.. Ferruh abide kendisinin sakinleşmesine yardım etti " boş ver şef, yarın gidecek zaten aman karışmasaydın " dedi.

 03’teki kızlar ve Demir…. 

Eskiden otomatik telefon yoktu.. Bölgedeki muhabirler ödemeli arar, 03’teki banlar, ödemeyi kimin kabul ettiğini sorarlardı.. Demir bey,’e bu soruyu sürekli sorarlardı, çünkü telefonlara o çıkıyordu… 

Ödemeyi kim kabul ediyor, diye sorunca “ demir..demir “ derdi.. karşıdaki bayan bir daha sorardı.. “ kim anlamadım ? “

Demir bey  “demir …demir “ diye tekrarlardı ..

Telefondaki bayan yine anlamazdı..  Demir bey başlardı metalleri saymaya, “hanımefendi altın-gümüş-bakır var ya..benim ismim de demir.. “ bu konuşmaya bayılırdık. 

Sonunda Demirbey pes etti 03 teki kızlara, kim kabul ediyor deyince , “ Fikret “ derdi.. Ben bir gün koştum odasına.. “ şef benim adımı niye veriyorsun, ya parası bana gelirse dökümde “ derdim.. O da, “ senin ismini kolay anlıyorlar “ diye cevap verirdi, gülüşürdük..  Ferruh abi, “dalga geçme Fikret, gel buraya işini bitir “der karşı odadan Demir beyi benden kurtarırdı .. 

 Dişi Limon istemiş…… 

Büromuzda her işimize koşturan Erzurum’un Merkez Ali Bezirgan köyünden Sırrı Gül vardı. Sırrı'nın babası muhterem mi muhterem bir insandı , su katılmamış saflıkta idi , arada büroya da uğrardı ..

Sırrı ilkokul 5. sınıfta geldi orta-lise bitirdi ve hayatını kurdu.. 

Sırrı ile ilgili anıya kulak verin ; Demir bey, Sırrı’yı Emlak Bankasının önündeki limoncuya gönderir.. Gönderir ama birde tembihatta bulunur; 

“Sırrı limoncuya şefin selamı var de..dişi limon versin “ .. 

Sırrı küçük tabii, şef ne dediyse onu iletir limoncuya; “Limoncu amca, Demir şefin selamı var, dişi limon istedi !”.

Limoncu başını kaldırır hafiften kaşlarını çatar, sonra başını iki yana sallar.. Bir limon seçer verir ama iki laf etmeden duramaz, “ oğlum, dişi limon istemiş iyi de, siz bu limonu sıkacak mısınız ? yoksa ….kecek misiniz…” 

Sırrı kulaklarına kadar kızarır büroya koşar.. Bize de anlattı bu olayı, “Fikret abi Limoncu dedi ki , bu limonu sıkacak mısınız, ..kecekmisiniz.. Dişi limon nerden çıktı “ biz gülüşmeye başladık, Sırrıya başka bir iş verip hadi  çayın fişini bir tak diyerek  Sırrı unutmasını sağlamaya çalıştık. Bizim hafızamızda kaldığına göre, Sırrı hiç unutmamıştır.. Demir beye aktardığımızda çay içiyordu kahkahalarla güldü , çayını yarım bıraktı.. " Sırrı hele gel Limoncu ne dedi " diyordu .. Sırrı kaçtı karanlık odaya saklandı ..Sonra Demir bey unutmamış ki Sırrı çay götürdüğünde , olayı sorup anlattırmış..

                              Görüntünün olası içeriği: 1 kişi
                                                 Sırrı GÜL

Mehmet Şerif Aytekin ve Mehmet Gültekin..

Cumhuriyet Caddesinde ki Kuşkay binasının karşısında Emlak Kredi Bankası İşhanı vardı.. 3. Katta iz Tercüman’da, 4.Katta Mehmet Gültekin THA nın başında idi.. Gültekin 2. Evliliği için bir İzdivaç peşinde, yenge hanım Üniversitede Tıp fakültesinde okuyor..Babası MİT te etkili biri.. Ama Kızın babası ,Mehmet Gültekin ile evliliğe sıcak bakmıyor.. Kız da istiyor. Ne yapalım diye düşünürken, Mehmet Gültekin kızı alıp kaçıyor.. Büro kapalı.. Mehmetin telefonları akşama kadar çalıyor açan yok.. Mehmet te kayıp.. 

Bu sırada Günaydın’ın Erzurum Muhabirliğini  Mehmet Şerif Aytekin yapıyor.. Ancak M.Şerif Aytekin’in bürosu yok, Demir beyin izni ile bizim odada haberlerini yazıp kargosunu atıyor ve gidiyor..  Şerif Aytekin iki parmakla daktilo klavyesinin hallacı attırıyor. Mehmet Şerif Aytekin ile büroda idik  Şerif çalışıyordu bir adam girdi büroya .. Eli belinde  idi  bana  bakıp “ Mehmet kim ?” dedi.. Mehmet Şerif Aytekin, adamın haline görünce irkildi.. 

Mehmet Şerif Aytekin Mehmet Gültekin’in de durumunu bildiğinden, “ Hangi Mehmet ‘i arıyorsunuz efendim “ diye sordu.. Adam, “ Mehmet Gültekin “ dedi.. Mehmet Şerif Aytekin, derin nefes aldı.. “ efendim 2 tane Mehmet var da ondan sordum yanlış anlamayın ben Mehmet Şerif Aytekin “ dedi.. 

O anda çaktım durumu.. Desem ki aradığın Mehmet bu !  adam çekip vuracak Mehmet Şerif 'i ..  Adam dönüp hızla gitti..

 “Şerif abi o Mehmet, bu Mehmet desem gitmiştin “ dedim.. Yüzü kireç gibi olmuş Mehmet Aytekin “aman Fikret iyi ki demedin, adamın eli belinde, bu kesin Mehmet’in kızını kaçırdığı adamdı.. Mehmeti bulursa vuracak adam .. Mehmet bu desen sıkıp gitmişti.. Bende yoktum şimdi “ dedi.. 

Bir süre sonra olayı gırgır ve şamataya verdik..Demir bey gelince anlattık.. M. Şerif Aytekin olayı anlatırken yeniden yaşıyordu.. Mehmet’e anlattıklarında ise, “ yav yok öyle bir şey, başka Mehmet’i aramıştır “ diyerek geçiştirdi salladı. Ama herkes, aranan Mehmet’in kim olduğunu biliyordu..  Demir bey de Mehmet Gültekin'i arayıp, " oğlum nerdesin bak bir adam gelmiş büroya, az daha Şerif i sen sanıp öldürecekmiş.." diye biraz da ballandırdı.. "her neredeysen buralara gelme, bu sefer durumun kötü " dedi şakalaştı Mehmet Gültekin ile..

 DİYARBAKIR’A TEMSİLCİ OLDUM 

Bir gün Yurt Haberleri Müdürümüz Taner Atilla bir mesaj geçmişti, beni çağırdı , “ sana piyango vurdu “ dedi.. “Ne piyangosu ? hayırdır “dedim.. Taner bey “Diyarbakır Büro Temsilcisi yapmış seni” aha bak dedi mesajı iletti.. Diyarbakır da 6-7 ay kaldım..Sonra tekrar Erzurum’a döndüm ama nasıl döndüm , ağabeyim Saffet Dadaş Erzurum'dan Bingöl üzeri Diyarbakır'a geldi arabasıyla beni alıp Erzurum'a getirdi. 

Diyarbakır'da bulunduğum sürece , sıkıntılar çektim maddi olarak  ne para geliyor ne söz verdiklerini yapıyorlar , sadece " haber yap haber yap ".. İyi de bürodan çıkmadan gitmeden gelmeden arazisiz haber olmuyordu ki ?. Meslek hayatımın en sıkıntılı günleriydi.. Büroda yatıp kalkıyordum.. Bir gece pencere ye molotof kokteyli gibi bir şeyler atmışlardı .. Pencerelerin arkasından kalın torlardan alıp çakmıştım da içeri düşmedi ..Zaten duvarın arkasında kıvrılıp yatıyordum, gece özel tim geldi ben de o gece oradan ayrılıp bir otele geçtim.

DEMİR BEY HABER VERMEDEN EMEKLİ OLDU..!

Demir bey arada İstanbul'a gidip gelirdi ..  1992 yılı idi bir gün İstanbul’a gitmişti, birkaç güne dönerim dedi.. Tercüman’ ın maddi yönden sıkıntılı ve kötü dönemleri idi, maaş alamıyoruz, masraf ödeyemiyoruz.. Para almaya gitti sandım.. 

Demir bey geldi hoş -beş derken , “ Fikret ben emekli oldum.. Türkiye Gazetesine gidiyorum.. İHA nın Bölge Müdürü oldum ‘ dedi..  Durdum o an.. hiç unutamam.. Ya şef ne zaman bu kararı verdi demeye kalmadan, “ gel seni bir öpeyim, hakkını helal et, çok ter döktün bu büroya . Ben gidiyorum yeni işime” dedi ve anahtarları masaya bırakıp çekip gitti.. Çok üzülmüştüm, çünkü birlikte yiyip içtiğimiz, ekmeğimizi bölüştüğümüz o kadar yıl  boşuna mıydı diye düşündüm. Tercüman'ı bıraktı , Tercüman'ın kira borcu , elektrik,su, yakıt borcu ..Telefon borcu ..hepsi üstüme kaldı .. kayıp kimlik ve kayıp ilanları ile bir süre büroyu ayakta tutmaya çalıştım.. Rahmetli Hacı Şefik dadaş babam el altından finanse ederdi büromuzun borçlarını .. Çok sıkıntılar çektim.. (bunları yine yazarım)

Ondan sonra Büroyu beş parasız bir şekilde ayakta tutmaya çalıştım.. Kira, telefonlar, elektrik-su.. Eleman ücreti..  Rahmetli Babam Hacı Şefik Dadaş’ın finansörlüğü ile 2 yılı aşkın bir süre götürebildim.. Babam rahmetli olunca da ben Ankara'da  sevgili kardeşim Metin Işık'ın  yönetiminde kurulan Akşam Gazetesi'nde iş buldum. Büroyu da üst katımızda bulunan aynı işhanda yer arayan  Zaman’a bıraktım..Lale işhanından  bende ceketimi alıp çıktım.. Tercüman Gazetesi'nin arşivini emanet etmiştim.. Bir ara geldiğimde uğradım ne arşiv kalmış ne emanet, hurda kağıt niyetine vermişler gitmiş matbaalarından,emanete böyle mi yapılır dedim, biraz sitem ettim ayrıldım oradan,  yıkılmıştım çünkü tüm emeklerim o arşiv idi ....Bilsem öyle olacak Evimizde bir odaya koyardım koskoca arşivi..

Tercüman’daki alacaklarımız ise, İstanbul 1. İflas Dairesi’nin dosya kayıtlarında kaldı.. üçün birini aldık…

                   TOPLU  KARELERDEN BİR ANI ..

         Dostum Demir beye rahmet diliyorum... 

 ******** Vedan ile Beni çok üzdün Demir şefim  ..

Demir şefim……dert ortağım.. dostum.. Dile kolay tam 17 yıl birlikte mesai yaptık.. Acı-tatlı anılarla, sevince boğan manşetlerle, fotoğraflarla..   Geceleri sabahlara kadar çalıştığımız olurdu , sabahlara kadar direksiyon salladığım olmuştur.. Hakkari'ye, Başkale'de yola atılmış dikenli tellerde durup  Jandarmanın yol defterini imzalayarak ' can güvenliğimden ben sorumluyum ' diye el yazımla not düşüp  gece yola devam ederdim, hepsi gazetecilik sevgimden , haber atlatma  hastalığının kemiklerime kadar işlemiş  olmasından idi.

Güneydoğu’da iş çıkınca,Demir bey beni çağırıp " Hadi özel timim benim .. İstanbul’dakiler gitmeden yetiş “ derdi, sırtımı sıvazlayıp yollardı, gülerdik.. "

Vefatında Erzurum'a gidemedim .. Ne yazık ki Rahatsızlığım nedeniyle 3 günden beri bende Ankara'da tedavi görüyordum hasta idim.. Son Yolculuğunda yanında olmak isterdim, Erzurum’da o büyük kalabalığın arasında olamamanın üzüntüsü bir daha yıktı beni.. Ama çok sevdiğin dostum Hacı Osman Zakir Çetin Cenazesine katılarak, benim içinde Demir beye bir Fatiha okudu mezarı başında... Allah Gani gani rahmet eylesin.. Mekanı Cennet olsun…. İnsanın dostunun cenaze haberini yapmak ne kadar zormuş  Demir şefim.. İki satırlık cenaze haberini zor yaptım inanır mısın.. Mekanın cennet olsun… En kısa sürede ziyaretine gelirim.. En son Mezarlık karşılaşmamız da canım ağabeyim Saffet’in mezarının yanı idi, sende yenge’nin mezarından dönüyordun çocuklarınla… Seni ziyaret etmek bize kısmet olacak mı ki ..?  Yoksa ziyaret edemeden mi bizde ahirete intikal ederiz.. Ama geleceğim... kısmetse.. 

                    Egc'den Durdemir Bilirdönmez'e Vefa...  

                            Fikret Dadaş Araştırmacı Gazeteci

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Mantolama ile zehirliyorlar

DADAŞ HERKESE NAM SALDI…

DÖNERCİNİN, ATATÜRK'E HAKARETİ